30 Eylül 2016 Cuma

BAZEN BAHAR - MELİSA KESMEZ


Kitap Adı: Bazen Bahar
Yazarı: Melisa Kesmez
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Goodreads Puanı: 4,18


Arka Kapak:

  Melisa Kesmez, çok sevilen ve kısa sürede başarıya ulaşan Atları Bağlayın, Geceyi Burada  Geçireceğiz'in ardından Bazen Bahar ile yeniden okur karşısında. Arzuları, korkuları, sevinçleri,  kırgınlıkları, umutları; yazları, kışları ve baharlarıyla bir çocuk, bir kadın, bir kuşak, Kesmez'in  üslubunu korurken derinleşen incelikli anlatısıyla sesine kavuşuyor.

  Ağır anneanne yorganlarının, muzun en önemli yenilik olduğu yılbaşı gecelerimizin, sevgiliye  yazılan gönderilmemiş mektupların, değişen şehirlerin ve özlenen çocukluk bahçelerinin, iç sızlatan  dostlukların, yarım kalmışlıkların, yeniden başlangıçların; bizi biz yapan değerli ayrıntıların  arasından tohumlanan hikayeler. Hayat, bazen bahar...

Yorum:

 Melisa Kesmez'in ikinci öykü kitabı olan Bazen Bahar'ın kesinlikle ilk kitap olan Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz'den daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Melisa Kesmez'in kaleminin ne kadar geliştiğini çok rahat görebiliyorsunuz.

 Bu sefer 10 öyküden oluşan kitabımız ilk kitaptan daha çok etkiliyor sizi, daha çok acıtıyor belki. Bazen içimi çeke çeke okuduğum kitabın kahramanları her zamanki gibi bizden, sokaktan. 

 Okurken bazı yerlerde derinden bir of çekerek gözlerimi kapattığım oldu, duyguları oldukça derinden hissettirdi Melisa Kesmez.

 Okuduğum en iyi öykü kitaplarından biri olduğunu söyleyebilirim. Umarım siz de okurken zevk alırsınız. İyi okumalar.

Puanım: 5/5 (İlk kitaptan daha çok 5)

"Senden eşim diye bahsetmiştim. Evlilik marifetiyle çiftlere layık görülen eşlik sıfatından çok, bir ayakkabının eşi gibi bir eşlikti kastettiğim. Teki olmadan bir işe yaramadığı bir eşlik."

"Hiç giymediği bir eldivenin tekini kaybettiğine üzülmezdi insan."

"Bazı insanlara 'kal' demekle 'öl' demek aynı şeydi sanki."

27 Eylül 2016 Salı

ATLARI BAĞLAYIN GECEYİ BURADA GEÇİRECEĞİZ - MELİSA KESMEZ


Kitap Adı:
Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz
Yazarı: Melisa Kesmez
Yayınevi: Sel Yayıncılık
Goodreads Puanı: 3,92

Arka Kapak:

  Cesaretimiz var mı her şeyi bir anda öylece bırakıp gitmeye? İnsan her nereye giderse gitsin kendini  de beraberinde götürmez mi? Varlığından güç aldığımız arkadaşlar ne zaman yük haline geldi?  Hepimiz başarılı olmak zorunda mıyız bu hayatta? Her seferinde duvara tosladığımız halde hâlâ yeni  ilişkiler kurmaya, var olanı kurtarmaya çalışmak hayal kırıklıklarına bağımlı hale gelmemizle  açıklanabilir mi? Melisa Kesmez, heyecanlı ve mütevazı sesinin her satırda hissedildiği kısa  öykülerinde soruları müzikle, dramla, şiirle yoğuruyor, cevapları ise nüktedanlığı da elden  bırakmayarak veriyor.

  "Aklımızın devre dışı, sadece kalbimizin olduğu" yeniyetmelikten zaman mefhumunun olmadığı  balık krakerli ve kaygısız çocukluk yıllarına, yüzyıllık dostla oturulan öğle rakısından patrona son  çare olarak yazılan istifa maillerine, sevdiğimiz "o" olmayı çoktan bırakmış uzatmalı evliliklerden  gel demese de gittiğimiz, gitmek istediğimiz sevgililere, eski sevgililere, aileye, aldatmalara,  aldatılmalara; üzerimize haddinden fazla gelen ancak bir türlü vazgeçemediğimiz "modern  dünyamızın" tüm inceliklerine dokunuyor, yalın ama coşkulu, naif ama kararlı, fısıldıyor kulaklara:  Atları Bağlayın, Geceyi Burada Geçireceğiz.

Yorum:

 Melisa Kesmez'in ilk kitabı olan Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz 25 öyküden oluşan ince bir kitap. Öykü kitaplarına pek eli gitmeyen birisi olarak bir solukta okudum, diyebilirim. Her öykü farklı bir karakterin hayatından kısa bir kesit işliyor. Verilen, kararlar, değişen duygular, yaşanan pişmanlıklar... 

 Oldukça içimizden biri gibi yazmış Melisa Kesmez. Arada argo kelimeler, yabancı sözcükler yerleştirmiş. Aslında iyi de yapmış bence. Çünkü karakterler sokaktaki herahangi biri. Hangimiz oldukça edebi konuşuyoruz ki?

 Öykü kitaplarına başlamak için iyi bir seçim olacağını düşündüğüm bu kitap için Melisa Kesmez'i tebrik ediyorum. Yazdığı bir diğer öykü kitabı olan Bazen Bahar'ı da en yakın zamanda bitirmeyi düşünüyorum.

 Herkese iyi okumalar dilerim. :)

Puanım: 5/5

"Ne boş soruydu bu 'Nasılsın?'. Cevabı ne kadar umurunda değildi soranın."

15 Eylül 2016 Perşembe

BEYAZ GECELER - FYODOR DOSTOYEVSKİ



Özgün Adı: Белые ночи
Çevirmen: Sabri Gürses
Yayınevi: Can Yayınları
Goodreads Puanı: 4,05

Arka Kapak:

  Öykünün Hayalperest anlatıcısı, Petersburg'un "beyaz geceler"inde sokaklarda dolaşırken, Nastenka  adında bir genç kızla tanışır. Nastenka da Hayalperest kadar yalnızdır. İkinci buluşmalarında  aralarında bir dostluk doğar; Nastenka, Hayalperestimize, kendi yaşam öyküsünü anlatır: Âşık  olduğu bir genç adam bir yıl sonra ona geri döneceğini söyleyerek Moskova'ya gitmiş, ama aradan  bir yıl geçmesine karşın tek bir mektup bile yazmamıştır. Bu arada, Hayalperestimiz de Nastenka'ya  vurulduğunu fark eder, ama duygularını gizler.

  Yalnızca 19. yüzyıl Rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının en büyük yazarlarından  Dostoyevski'nin 27 yaşında yazdığı Beyaz Geceler, sevecen, okuru sarıp sarmalayan, ama hüzünlü  bir uzun öyküdür. Bir yanıyla romantik bir aşk üçgeninin, bir yanıyla da bir kişilik parçalanmasının  öyküsüdür.
 "Dört gecelik bir aşk hayali" diye tanımlanabilecek bu küçük başyapıtı, Sabri Gürses'in Rusça  aslından yaptığı çeviriyle ve Dostoyevski ve yapıtı üstüne ayrıntılı incelemesi eşliğinde sunuyoruz.


Yorum:

 Dostoyevski'nin ilk eserlerinden biri olan Beyaz Geceler, hayalperest ve oldukça yalnız bir adamın bir beyaz gecede bir kadın ile karşılaşmasını ve dört gecede oluşan aşkını konu alıyor.



 İlk başta oldukça derin benzetmelerle baş kahramanımızın Nastenka'ya kendini anlatmasıyla, kısa hayat hikayesini okuyoruz. Bu bölümde kahramanın kendinden üçüncü tekil şahıs olarak bahsetmesi ve sorularla hikayeyeyi devam ettirmesi nedeniyle biraz afallayabilrsiniz.

 Daha sonra Nastenka'nın hikayesini okuyoruz. Burası gayet sade ve öykü niteliğinde. Buradan sonra dost olan Nastenka ve kahramanımız, Nastenka'nın bir yıl önceki aşkı için yardımlaşıyorlar.

 Dostoyevski'nin genç yaşında yazdığı bu romanda, baş kahramanı kendisinin yerine koyduğu söyleniyor. Kahramanın hayalperest ve yalnız ruh halinin Dostoyevski'nin gençlik yıllarındaki ruh haliyle eş olduğu söylenmekte.

 Dostoyevski okumaya başlamak isteyenler için iyi bir başlangıç olabilecek nitelikte bir kitap. İlk eserlerden olmasına ve bazı acemilikler olmasına rağmen Dostoyevski'nin kalemi yine kendisini gösteriyor.

 Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim. :)

Puan: 4/5

"Mutsuzken, başkalarının mutsuzluğunu daha güçlü hissederiz; duygu parçalanmaz, yoğunlaşır..."

13 Eylül 2016 Salı

STEFAN ZWEIG - SATRANÇ



Özgün Adı: Schachnovelle
Çevirmen: Ayça Sabuncuoğlu
Yayınevi: Can Yayınları
Goodreads Puanı: 4,25

Arka Kapak:

  Rastlantı sonucu eline geçidiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya  dönüştüren ve giderek bu tutkusu yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.'nin öyküsüdür  görünüşte Satranç. Ama derinlerde bir veda mektubudur aslında.

  Stefan Zweig'ın Brezilya'da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942'deki intiharından birkaç ay önce  tamamladığı Satranç, Avrupa kültürünün nasyonal sosyalist tehlike altında yok oluşuna işaret eder.


  Avrupa kültürüne elveda derken yaşama da veda etmeyi seçen Zweig'ın son yapıtı Satranç, gerilimli  kurgusu ve kahramanın ruhsal gelgitlerinin işlendiği dokusuyla, kısa ama her bakımdan etkileyici  olağanüstü bir uzun öyküdür.


Yorum:

 Bazı kitaplar incedir, çabuk biter, lakin sanki binlerce sayfalık bir kitap okumuş kadar olursunuz. İşte Stefan Zweig'ın intiharından birkaç ay önce tamamladığı, yazdığı son kitabı olan Satranç tam olarak bu şekilde açıklanabilir. 

 Tahmin edilenin aksine oyunu anlatmayan bu uzun öykü kitabı, uzun bir hapis hayatı yaşayan Dr. B.'nin satranç oyununu anlatan bir kitabı gizlice hücresine götürüp oyunu öğrenmesini konu alıyor.  



 Kitap; Czentovic adlı iletişim kuramayan ve oldukça kibirli bir dünya satranç şampiyonu bir adam, birkaç amatör satranç oyuncusu ve Dr. B.'nin uzun bir gemi yolculuğunda ilerliyor. İlk başta Czentovic'in hayat hikayesini öğreniyoruz ve ardından gemideki amatör oyuncular ile Czentovic arasındaki küçük turnuvalar başlıyor. Kibirli şampiyonumuzu yenemedikçe hırslanan oyuncuları gören Dr. B. yardımcı oluyor ve herkes şaşırıp Czentovic ile bir tur oynaması gerektiğini düşünüyorlar.

 İşte ardından Dr. B.'nin içlerinden birine hayat hikayesini anlatmasıyla başlıyor asıl konu. Dr. B. uzun bir süre hapis hayatı yaşayan, bu süre zarfında sıkça sorgulanan bir avukat. Kaldığı yer oldukça boş ve aslında kendisinin de fark ettiği gibi konuşması için kendisine bedensel değil, hiçlik üzerinden psikolojik baskı kuruluyor. Delirme noktasına gelen Dr. B. bir sorguda bulduğu kitabı gizlice odasına götürüyor ve bu kitapla satranç öğrenmeye başlıyor.

 İlk başlarda oldukça masum bir şekilde kareli çarşaf ve ekmek parçalarıyla kendisine satranç düzeneği kuran Dr. B., daha sonra kendisini geliştirerek, kafasında hayal ederek oynamaya başlıyor. Asıl korkutucu tarafı, kafasında hem beyaz hem de siyah olarak oynamaya başlayan Dr. B.'nin, yenildikçe ve üzüldükçe bir karmaşa yaşaması. Beyin humması geçiren Dr. B. hapis hayatından kurtulduktan sonra da etkilerin devam ettiğini görerek 25 yıl boyunca satrancın yanından bile geçmiyor.

 Hikayesi bittikten sonra Dr. B. ile Czentovic bir turnuva yapıyorlar ve siz tırnakalarınızı kemiriyorsunuz. 

 Hayatımda okuduğum en iyi kitaplar biri olduğunu çok net bir şekilde söyleyebileceğim Satranç'ı herkesin okumasını tavsiye ediyorum. İyi okumalar dilerim. :)

Puan: 5/5

"İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız."

"...satrançta kendine karşı oynamak, kendi gölgenin üstünden atlamak gibi bir çelişkidir."


12 Eylül 2016 Pazartesi

STEFAN ZWEIG - BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU



Özgün Adı: Brief Einer Unbekannten
Çevirmen: Ahmet Cemal
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Goodreads Puanı: 4,17

Arka Kapak:

  Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü  1920'li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nun kadın kahramanını  sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için  kaleme aldığı bu mektubun "gönderen"inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: "Sana,  beni asla tanımamış olan sana". Kadın büyük tutkusunu hep bir "bilinmeyen" olarak, yani tek başına  yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde "taraflar" değil, sadece tek bir "taraf" vardır. Böylesine, gerçek  anlamda aşk denilebilir mi? Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek  rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda "mutlak aşk" kavramının  şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!


Yorum:

 Üzerinde klasik yazan kitaplardan genel olarak uzak duran ben, bu kitabın bu kadar çok karşıma çıkmasına dayanamayarak okudum. İyi ki de okumuşum.

 Ortaokul ve lise yıllarında bize zorla okutulmaya çalışılan o kalın ve konusu oldukça derin olan klasiklerle hiçbir alakası olmayan bu kitap bir modern klasik. 

 Kısaca konusundan bahsetmek gerekirse; bir yazar olan R.'ye doğum gününde oldukça kalın bir mektup gelir. R. mektubu okumaya başladığında bizler de onunla birlikte okuyoruz. 


 Adını bilmediğimiz bir kadının çocuğu hastalıktan öldükten sonra platonik aşkına olan itiraflarını kağıtlara dökmesi aslında temel olay. Kadın yazarken kendisinin de hasta olduğunu ve çocuğunun bedeninin karşı koltukta yattığını bazı defalarda mektubun sahibine hatırlatırken tüyleriniz diken diken oluyor.

 Kadının aşkını gizli yaşamak uğruna ne zorluklarla karşılaştığını, kısa bir an olsun görebilmek için neler yaptığını okuduğunuzda şaşırıyorsunuz.

 Saplantılı bir aşk gibi görünebilen bu durumu kadın her defasında sevgisinin masumiyetini ve karşısındaki adamı ondan daha iyi tanıdığını kanıtlayarak ortadan kaldırıyor bence.

 Sayfa sayısı oldukça az olan bu kitabı bir oturuşta bitirebileceğinize inanıyorum ve en içten şekilde okumanızı diliyorum. Umarım siz de benim kadar beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim.

Puanım: 5/5

"...çünkü yaş günü insanın kendi üzerinde düşündüğü bir gündür..."


6 Eylül 2016 Salı

EYLÜL 2016 PLANLAMASI


Merhabalar herkese! Eylül ayının ilk haftasını bitirirken, biraz gecikmiş de olsam, eylül ayında okumayı planladığım kitapları sizinle paylaşmak istedim. Bakalım hedefime ulaşabilecek miyim?

 Şuanda Tutsak'ı okuyorum, onu dahil etmedim listeme. O bittikten sonra ilk önce Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları'nı okumayı düşünüyorum. Filmine yetişmek için öncelik olarak onu seçtim açıkçası.

 Ardından Latife Tekin okumayı düşünüyorum. Okuyacağım ilk Latife Tekin kitabı olacak Berci Kristin Çöp Masalları. Bakalım beğenecek miyim?

 Yeni kitaplar keşfettikten sonra kendi tarzıma geri dönmek istiyorum ben. Bir anda yüklenmemek gerek, değil mi? :) B nedenle Kapkaranlık Ormanda'yı seçtim üçüncü olarak. Çok beğenildiğini duydum. Çok merak ediyorum.

 Sonra Ece Temelkuran ile devam edeceğim. Çok ince ve sayfaları çok dolu olmadığı için gün içinde bitirebileceğimi düşünüyorum. O nedenle aynı gün içerisinde Eksik Parça'ya başlayabileceğimi ümit ediyorum.

 Neden en çok merak ettiğimi en sona bıraktım, bilmiyorum. Fakat sanıyorum ki Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'na başladığımda derslerim de son hızla başlamış olacak. Bu nedenle derslerden uzaklaşmak için güzel bir seçim olacak.

 Tüm bunlar bittiğinde Sissoylu'ya başlamak istiyorum. Eylül'de bitirmemin mümkün olmayacağı bu kitaba en azından başlamış olmayı ümit ediyorum.

 Başucumda da Y: Son Erkek - Erkeksiz olacak. Kitaplardan uzaklaşmak istediğimde okuyacağım yeni bir çizgi roman serisi keşfettim. Çok heyecanlı bulursam bir gün içinde bitirebilirim. Lakin umarım ki okumam biraz uzun sürer. Pek çizgi roman okuyan bir insan değilim çünkü. İnceleyerek, keşfederek gitmek istiyorum.

 Evet, benim eylül planım bu şekilde. Siz neler düşünüyorsunuz? Sıralamamda değişiklik yapmamı önerirseniz lütfen yorum olarak yazın. Siz neler okuyacaksınız? 

2 Eylül 2016 Cuma

BARIŞ BIÇAKÇI - SİNEK ISIRIKLARININ MÜELLİFİ


Kitap Adı: Sinek Isırıklarının Müellifi
Yazarı: Barış Bıçakçı
Yayınevi: İletişim Yayınları
Goodreads Puanı: 4,02

Arka Kapak:

 "Cemil'in bütün gün evde ruhsal söküklerle  uğraştığını da biliyordu Nazlı. Ev, iplik parçalarıyla,  kırpıklarla dolu oluyordu, iki ucu bir araya getirilememiş hatıralarla ve partal fikirlerle. Yaşamak bu  küçük evde de eksik kalıyordu; elli dört metrekare içinde Cemil'in yetişmediği, tamamlayamadığı  şeyler vardı. Sessizlikler vardı. Hissettiği şeyi tam o anda kimseye söyleyememiş Cemil'in kuytuya  köşeye bıraktığı sessizlikler, yutkunmalar ve toz."

 Aşk üzerine küçük bir roman.
 Toplu konutta aşk ama...

 Edebiyat üzerine küçük bir roman.
 Edebiyatla hayatın birbirine karıştığı ama...

 Arkadaşlıklar üzerine bir roman.
 Hepsi üç kişi ama...

 Barış Bıçakçı'dan yeni bir kitap. Aması yok.

Yorum:

 Öncelikle şunu belirtmeliyim ki arkasında yazıldığı gibi bir aşk romanı değil. Romantik bir kitap okuyacağını düşünenlerin kitabı yerine geri koymasını öneririm. Bu kitap ince görünmesine rağmen oldukça derin.

 Kitabımızın kahramanı sıradan ve takıntılı bir karaktere sahip, Cemil. Cemil, Nazlı ile evlenip, 12 yıl boyunca inşaat mühendisi olarak çalışmış ve ardından mesleğini bırakıp 9 yıldır çalışmadan bir toplu konutun 1+1 dairesinde yaşayan bir adam.

 Kitapta toplu konut üzerinde çok durulduğunu göreceksiniz. Cemil'in yanlışlıkla Fatma Teyze'yi araması, banyonun su akıtması... Bence yazar insanların birbirlerinden uzaklaşmasına ve komşuluk ilişkilerine bu olaylardan bahsederken çok güzel dokunmuş.


 Cemil'in iki arkadaşı var: Metin ve İlhan. Bazen onların hayatlarına da şahit oluyoruz Cemil ile birlikte.

 Cemil bir kitap yazıyor ve bunu bir yayın evine veriyor. Lakin yayın evinde çalışan editörden herhangi bir geri dönüş olmuyor. Bazen Cemil kendi kendine editör ile konuşuyor. Bu bölümlerde kendinizden çok fazla şey buluyorsunuz.

 Kitap genel olarak bir kurgu ile akmıyor. Bazen geçmişi görüyorsunuz. Bazen bugündesiniz. Sonra bir bakıyorsunuz yarın olmuş. Bu nedenden ötürü benim gibi genelde bir olay üzerine kurulmuş kitaplar okumaya alışmış okuyucular yer yer bunalacaklardır. Lakin pes etmeyin. Çünkü dediğim gibi kitap çok derin ve size çok şey katıyor.

 Kitabın bir diğer en sevdiğim özelliği ise sürekli bir şiirden, romandan, diziden ya da müzikten bahsediliyor oluşu... Kenara not edip, mutlaka bakacağım diyeceğiniz pek çok yazarla, şairle ve müzisyenle tanışacaksınız.

 166 sayfalık kitaptan o kadar çok yeri not ettim ki... Elimde hep bir kalemde okumaya devam ettiğimi fark ettim. Mutlaka içinize işleyen bir paragraf, bir cümle, bir kelime buluyorsunuz.

 Özellikle Ankara'da bulunmuş, yaşamış ya da oralıların beğeneceğini düşünüyorum. İyi okumalar. :)

Puanım: 5/5

"İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor."

"Evrendeki en bol iki elementin, hidrojen ile helyumun, aynı zamanda en hafif iki element olması her şeyi açıklıyor zaten. Böyle hafif bir evrende anlam ne arasın? Anlam ağırdır... Dibe çöker. Falcılar bu nedenle kahvenin telvesine bakarlar."

"Zaten bu dünyada çoğunluğu herkesin kendisine hayran olduğunu düşünenler ile kimsenin kendisini sevmediğini düşünenler oluşturur, geri kalanlar ise Vüs'at O. Bener okurudur."